Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
………
Günler geçip geçip gidiyor. Saatler çılgın bir akarsudur aslında. Saniyelerse bu coşkun suyun damlacıkları misali. Her şey ne kadar da hızlı geçiyormuş. Şairin dediği gibi geç fark ediyoruz hep taşın sert olduğunu…. İnsanoğlu bir kuş misali uçup gidiyoruz.da bunu pek fark ediyor muyuz?Gerçek değerini anlamadığımız veya geç anlayabildiğimiz iki değerden birisi sağlık öbürü de zaman denilen enteresan oluşum. Kuran’da insan hayatının aslında kısacık olduğu anlatılır ve önemli olanın bu süreçte ne olduğu uyarı olarak açıklanır:
“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; ALLAH'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”Hadid/20. ayet
Güz, kış derken şimdi baharın ortalarındayız. Kim bilir bu yeryüzündeki kaçıncı bahar. Evrenin devinimi devam ediyor hiç durmaksızın. Bu devinimde bizim yerimiz ne ?Ömür dediğin nedir ki? Bugün olmuşuz yarın belki yokuz. Bir varmış bir yokmuş olacağız, masal olacağız öldükten sonra. Tabii ki de öbür dünya var. Yaşamımdan sorumluyum sizin gibi..Şimdi yaşıyoruz ve altı buçuk milyarda bir parçayız. Güzel şey var olmak,hayatta olmak ,şu havayı solumak hissedebilmek her şeyi. Şükür Yaradan’a… Atalarımız ne güzel söylemiş “Ölüme yok çare” ; yani yaşam varsa bir şeyler de değişebilir. ALLAH’tan ümit kesilmez; ama bitiş demek bir ölüm. Yapmak istediklerimizi gerçekleştirme ya da gerçekleştirememeyle ilgili olan bir bitiş…
Aslında unutulup gideceğiz ne olursak olalım belki bazılarımız daha çok anılacak; çünkü kimse unutulmak istemez ki kolay kolay. Kim istemez adının 2099’da anıldığını. İnsana yapılacak en büyük işkencenin onu yaşarken yok saymak olduğu vurgulanır. Bu var olduğunun bilinmesi ihtiyacı öldükten sonra dahi geçerlidir. Herkes adını, sanını, soyunu bırakmak ister. Herkes kendisinin var olduğunun bilinmesini ister. Doğal bir ihtiyaçtır bu aslında. İnsanın kabul edilme açlığı psikolojik bir gayret. Değişik şekilleri var bu gayretin kimi evlat yetiştirir, kimi sanat üretir anılmak adına. Üstad Aşık Veysel’de şöyle belirtir bu isteği:
“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın”
Evet herkes bir şekilde hatırlanmak ister. Doğamızda bu var çünkü ; hatırlanmak adına
“Avazeyi bu aleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”
Der Divan şiirinin büyük ustalarından Baki ; yani herkes bu unutulmama arzusunu duyar içinde ve kalıcılık adına hünerlerini sergilerler.
Velakin bunları söylerim de çoğumuzun ismi dahi kalmayacak gariplerin çok bulunduğu şu alemde. Süleyman Efendi adlı bir garibanın ölümünün ardından Orhan Veli bunu şöyle anlatır Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinde:
“ Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyle:
'Ölüm ALLAHın emri,
Ayrılık olmasaydı…”
Şair de bu rahmetli gibi garip ayrıldı aramızdan. Kim bilir kendi edebiyat akımına Garip demesinin nedeni de buydu.
Ne kadar anılsak da anılmasak da zaman denilen o rüzigar hayatımızda biriktirdiğimiz hatıralarımızı, gülüşlerimizi, kederlenmelerimizi velhasıl her yaşadığımızı savurup götürecek bir bilinmezliğe.